Gezi

geziGezi Parkı’na giderek ağaçların kesilmesine karşı olduğumuzu söyleyip, orada oturmaya başlamamızın ve yapılan sert müdahaleyle başladığımız Gezi Parkı direnişinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.

Ben bu süre boyunca hiçbir şey yazmadım, yazamadım. Paylaşımlarım da hep Gezi Parkı ve bu güzel başkaldırışa karşı yapılan haksızlıklara ve orantısız güç kullanımına yönelik oldu.

Bilfiil direnişin içinde bulundum. Özellikle kardeşçe ağaç altında oturup, birbirimizi dinlemeyi öğrenirken üzerimize atılan gaz bombalarından kaçarken, 31 Mayıs Cuma günü Elmadağ’da sığınmaya çalıştığımız apartmana atılan gaz sonrası fenalaşsam da, o gün bu direnişten vazgeçmememiz gerektiğini anladım.

Elimizde bir şey yokken, sadece Park’ı kurtarmak için oradayken, bana, arkadaşlarıma, orada toplanan binlerce güzel insana karşı yapılan bu şiddeti aklım hayalim almadı. Kendimizi resmen bir savaşın ortasında bulduk.

31 Mayıs günü hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. Olayların 20. gününde, sanırım forumlar başladığında birinin söylediği bir söz vardı çok paylaşılan “30 yaşındayım ve 20 gündür yaşıyorum.” Ben ve tanıdığım birçok kişi de bu hislerin ortağıydık. Umudumuzu kestiğimiz yaşıtlarımızla, kardeşlerimizle beraber beklemediğimiz bir güzelliğin ortasında bulduk kendimizi. Yine yapılan benzetmelerden en güzel olanlarından birini paylaşmak istiyorum burada. “Şirinler Köyü” ne dönmüş bir Gezi Parkı’nda geçirdiğim günlerden ve direniş boyunca karşılaştığım güzelliklerden sonra aynı Ece olamam.

Sırt çantalarımıza piknik eşyalarımızı alıp, parka giderken yaşadıklarım, gördüklerim korkunçtu. Üzerimize üzerimize su sıkarak gelen Tomalar, ardından yağmur gibi yağan biber gazları, kaçmaya çalışmamız, bir apartmana sığınmamız ve dışarı çıkınca gördüğüm savaş manzarası hafızama gözyaşlarımla birlikte kazındı.

İlk müdahalenin ardından diğer günlerde de müdahaleler devam etti. Biz de oturmaya devam ettik. Parkta kandili kutladık. Ta ki bir Salı günü ikinci sert müdahale gelene kadar… Aynı günün sabahında Taksim Meydanı’nda sözde elinde molotofları polislere atan “direnişçiler”i saatlerce bu tiyatro oyununu televizyonda gösteren kanallar aslında yine bir şeylerin olacağı belliydi aslında.

En son parka girdiklerinde orada değilim ve son dehşeti televizyondan içim acıyarak izlemek zorunda kaldım.

Bir ağacın altında toplandık. Ve evet, sadece bir ağaç toparlayıverdi bizi.

Daha önce hiç görmediğimiz bir beraberlik duygusu, ağacın kollarıyla birlikte hepimizi sardı, sarmaladı.

Bir ağaç için toplandık evet, özgürlüklerimize karşı gelen bir ideolojinin karşısındaki duruşumuzu da çok güzel bir şekilde dünyaya gösterdik. Hala da göstermeye devam ediyoruz.

Çünkü artık başkalarının dayattığı hayatı yaşamaktan bıktık… Ne içeceğimize, ne giyeceğimize, kaç çocuk doğuracağımıza karışılmasından bıktık.

Sınırların kalmadığı veya tekrar şekillendiği bir dünyaya doğru adım adım ilerlerken; kalıplara sokulmaya çalışmanın anlamsızlığını göstermeye çalışıyoruz öyle veya böyle. Başbakan’ın ve çevresinin inatla anlamamazlıktan gelmesine rağmen, bu kadar farklı insanın yapmaya çalıştığı şey aynı…

Binlerce şey yazıldı çizildi bugüne kadar konu hakkında. O kadar da güzel yazılmış yazılar, çekilmiş videolar vardı ki, takip edebildiğim kadarını da paylaşmaya çalıştım.

Umarım bundan sonra bir şeyler değişir ve insanların farkındalıkları artmış, bu günler boşuna yaşanmamış olur.

 

 

Gezi” için bir yorum

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.