Tamamı yanlış yazılmış bir kitabın, doğru tek cümlesiydik. Yüklemimize bastılar, devrildik.
Gündüzler akşamları kovalıyor. Ben her gün güneşi gözlerinden doğuyor, hayalinde boğuluyorum. Bir kalem tutuşturuyorum parmaklarımın arasına bir de sigara. Güneş gözlerinden batmakta. Gelen giden günlerin hesabını tutuyorum arasıra, ne çok alacağım var diye düşünüyorum. Ayrılıkla karşılıklı oturup alacak/verecek derdine düşüyorum. Ne çok hayal alacağım olduğunu görüyor dubleyi arttırıp bir kadeh daha dolduruyorum kendime. Uzağıma düşürüyorum telefonumu. Arayan/soran bir köşede beklesin diyor, aramayacağından emin yazmaya devam ediyorum. Unutmak için ya yazar ya da çizerim bildim bileli. Hep eksik yazıyorum seni. Unutmak istemediğimden değil inan öyle yorgunum ki şusıra üşeniyorum. Yoksa tek kalemde unutabileceğimi biliyorum.
Ayrılık karşımda oturmuş halime gülüyor. Saçmaladığımın farkında olmadığımı düşünüyor besbelli, yüzüme de vurmuyor. İyimser yaklaşırsam aslında hiç fena biri değil. Çirkinliğini yüzüne vurmuyorum o da bana zorluk çıkartmıyor işte. Gideceği günü iple çektiğimi belli etmemeye çalışıyorum, bu gayretim beni de şaşırtıyor. Ona da bir kadeh koyuyorum. Benden daha üzgün görünüyor. Üzülsün istemiyorum.
Hayallerden inşa ettiğim evimin düzenini bir türlü oturtamıyorum. Ayrılık kendine bir oda aldı. Bu yüzdendir doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor. Her hafta çerçeveler alıyorum, onlara duvarlarda güzel yerler buluyorum. Sonra aklım karışıyor, üzülüyorum. Yanyana çekilmiş bir karemizin olmayışı beni hüzünlere gark ediyor. Unutmalıyım diye geçiriyorum aklımdan. Sonra Ahmet Dayı ile içiyoruz akşamları. Ben onu o beni pek ala avutuyoruz.
Gündüzler akşamları kovalıyor. Ben her gün güneşi gözlerinden doğuruyor, adını verdiğim çiçeklerimle konuşuyorum. Günler öyle böyle geçiverip gidiveriyor işte. Zor bir zanaat öğrenmekle meşgulum.
Tekrar öpüşelim mi?
Belki yine çiçekler açar.