Geçen zamanla gerginliğimin ters orantıda olduğu anların birindeyim. Derin ve kaygılı nefesler alıyorum, yüzüme kocaman bir ateş oturuyor. Hayal mi gerçek mi ayırt edemiyorum. Söyleyeceklerimi bir bir hazırlamakla meşgulüm. Kaç zamandır kovalıyorum bu anı onu da hatırlayamıyorum. Ben zaten çoğu şeyi de hatırlayamam, hafızamın zayıflığı avantaj mı dezavantaj mı inanın bunu düşünmek bile istemiyorum.
Derin bir nefes ve önümde duran kadehten kocaman bir yudum alıyorum. Hazırım. Camdaki yansımama bakıyorum “Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum, durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar” dizeleri geliyor. Elimin tersiyle kovalıyorum. Kadehimden bir yudum daha alıyorum. Sarhoş olmaman gerek diye geçiriyorum aklımdan.
Ben seni öyle güzel severim ki diyorum. Zaman bakışlarıyla birlikte donuyor. Konuşmasına fırsat vermeden devam ediyorum.
Ben seni öyle güzel severim ki, öyle güzel aşık olurum ki sana! Aslında sen de çok güzel seversin beni, kim bilir belki aşık bile olursun. Mutlu oluruz sonra. Bir izin versen, ötekileştirmeden, itmeden durabilsen, sen bile şaşırırsın seni nasıl sevdiğimi görünce. Öğleden sonraları bir bira eşliğinde, bir koltuğun kenarında, bir taburenin yalnızlığında severim seni. Bir izin versen, aklında bir yerlerde konumlanabilsem. Öyle güzel aşık olurum ki sana, sadece uyurken değil tüm gün, hafta, yıl boyunca sevebilirim seni.
Gözlerim gözlerinden kaçıyor, korkuyorum. Kadehime sarılıyorum. Ağzından çıkacak “ama”ları duymamak için başımı çeviriyorum. Dudaklarının aralandığını camdan görebiliyorum. Kahrediyorum. Kadehimin bitmiş olduğunu farkediyorum. Şişeye davranıyorum, koluma sarılıyor.
Ürküyorum, büyük bir titremeyle uyanıyorum. Derin bir nefes alıyorum, kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyor, mahvoluyorum. Saat nasıl da güzel üçü yirmi geçiyor diye düşünüyorum.
Sarılarak uyuyalım mı?
Belki bir rüya oluruz.