İçinden Parçalanmış

okAlaycı yaşları elinin tersiyle sildin. Yüzündeki kocaman gülümsemen yok olmuş, hava birden kararmıştı. Bulutlar utanmasalar üzerine şimşekler yağdıracaklardı.

Sırtını dikleştirdin…
Yüzüne bir daha baktın ve aradan ne çok zaman geçtiğini düşündün. Başını öne eğmiş arsız yaşların görünmesinden utanıyordun. Aradan ne çok zaman geçmişti öyle değil mi?

Esmer kavruk bir adam olarak gitmişti. Onu son gördüğünde üzerinde gri bir t-shirt ve lacivert bir eşofman altı vardı. Her zamanki gibi rahattı. Sakalları yine uzun ve saçları pisti.

İşte tam karşında şimdi… Aradan ne çok zaman geçti değil mi? Aylar, yıllar, günler ve saatler. Her gün onun bir gün sana dönme ümidiyle açmıştın rüyalarında onu sakladığın sandığı…

Şimdi ise kendi mutluluğunu yaratmak için sakladığın sandığın anahtarını savurmanın üzerinden bir gün bile geçmemişti.
Karşındaydı, sana bakıyordu. Kahrolası bulutlar onun üzerine değmiyor, güneş onun güzelliğini taçlandırmak için şımardıkça şımarıyordu.

Başını hafifçe kaldırdı iki eliyle ve akan yaşları bir kez de o sildi. Gözleri gözlerindeydi.
“Biz deniz çocuğuyduk.” öyle hatırlardık ya birbirimizi. İşte yine aramıza deniz kadar tuzlu gözyaşları girmişti.

“Neden?” dedim. Ellerini yüzümden çekmişti. Sırtını dikleştirdi ve kollarını kocaman açtı, sarıldı. Savurduğum anahtarımın kollarındaydım artık.

Omzuma tek damla göz yaşı düştü. Ardından “hoşbulduk” dedi.

Akreple yelkovan gibiydik. Ne kadar birbirimizden uzaklaşsak, kopsak da yine de bir yerlerde bizi birleştiren dakikalar oluyordu.

Peki onu seviyor muydum? Ya da mutlu muydum?

Sadece ağlıyordum, arsız yaşların ne anlama geldiğinden bile bi haberdim. Şaşırmış, sarılmış ve içinden parçalanmıştım.

Her şeyi unutalım mı?
Belki mutlu oluruz.

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.