Karşımda bir kapı var. Arkasında ne olduğuna dair hiçbir fikrimin olmadığı. Havada lanet bir kasvet var belki bulutların arkasında bir güneş.
Bir an evvel kapıya yönelmeli, kolunu hızlıca çekip kolumu, omzumu, kalbimi, beynimi ve nefesimi bırakıp çıkmalıyım.
Topyekün bir saldırı içindeyim. Kalbime giden yolu beynimden sağlamaya çalışıyorlar. Halbuki bir kalbim bile yok ki. Son yolculuğum esnasında bir bavul içinde kaybettim onu. Belki siz onu bodrumda bulabilirsiniz. Üstelik bana da lazım değil artık, gerçi pek bi kırık işinizi görür mü ondan da emin değilim ya…
Bir an evvel kapının diğer tarafına geçmeliyim. Kararım kesin elbet, uygulamaya geçirebilmek konusunda endişeliyim. Tek parça kalır mıyım? Yoksa her zaman ki gibi uzaya atılan bir roket gibi parçalarımı bambaşka yerlere bırakır mıyım?
Gözüm peronda beni bekleyen trene takılıyor. Binmek ya da binmemek arasında sıkışmış kalmış haldeyim. Gitmem gerek ve gitmeliyim. Son anonsu siz de duydunuz mu? Ben duymamazlıktan geldim.
Canım bira içmek istiyor. Tüm bu zırvalıkları bir kenara bırakıp insanların aslında ne kadar zevzek ve patavatsız olduklarını unutup kendime güzel bir içki ısmarlamalıyım. Bir anons daha geçtiler şimdi. Böyle ısrarcı ve hatırlatıcı oldukları için trene binmeyeceğim. Bir sigara yakayım gerisini sonra düşünürüz.
Ve bir sigara yaktım şimdi ve gerisini düşünmedim.