Sersemlemiş ve biraz bulanık rüyalara dalmam için 24 belki 20 dakikaya ihtiyacım olacaktı. Gün biterken yani bu kutlu büyük gün ben yine yorulmuş olacaktım. adını bilmediğim içeceklerin, dumanların arasında kaybolmuş uzunca yollar katetmiş olacaktım.
Yan masalardan şen kahkahalar yükseliyor. Yoksa kutlamaları kaçırdım mı? Çağırılmadım mı? Bir çocuk mu doğmuştu? Rastgele çiftlerden biri yine o kutsal aşkı bulup ebedi mutluluk yolu için söz mü vermişti? Oysa dünya bir kadeh içki kadar berrak bile değildi. Sersemlemiş rüyaların arasında selam vereceksin bana ve ben inan oralı dahi olmayacağım.
Bir kadeh daha var mı?
Sahici bir aşk var mıydı? Ya da mutluluk?
Peki bu yan masadaki kahrolası ahmaklar neyi kutluyorlardı? Neden çiftlerin dudakları birbirlerine bu kadar hasret öpüyordu?
Sahici bir aşk var mıydı?
Bir varmış bir yokmuş ile başlamayan. Veyahut gözleri bellerindeki keselere kaymayan.
Bir kadeh daha var mı?
Kumsallar boyunca yürüsem de susamayacağım bir kadeh.
Sersemlemişim güneş tam tepemde ve bunun doğruluğu konusunda emin değilim. Benim yaşadığım boyutta ki buna rüya diyorlar burada güneş yok ve karanlık.
Etraf karanlık ve ben bunu sevdim işin ilginci. Karanlığında kaybolmaktı beni kendine çeken…
Kocaman bir ormanda en ufak bir iz yokken yürümek gibi ve ormanı göremeden kafanda yaşatmak.
Sersemlemiş gibiyim, bu bana iyi gelmiyor.
Bir kadeh daha var mı?
– Aşk olandan istemiyorum lütfen. Acı da olmasın. Birazcık önemsemek kafidir.
Karmakarışık aklım ve tüm bunlar doğru olamaz. Rüyaya dalmak için ne kadar süre lazımdı? Sersemlemiş gibiyim.
Rüyadayım sanki ve bunun doğru olmadığına adım gibi eminim…