Sadece Ekim ayını özetleyen bir post yazmayı planlarken, bir de baktım ki Kasım ayının da sonuna gelmişiz. Nasıl geçti anlamadım ki…
Gelelim bu iki ayda neler yaptığıma…
Ekim ayı Filmekimi, İstanbul Modern Bakış sergisi, Terra’nın Roma’ya Sevgilerle gösterimi, Gordon’s Gin etkinliği, Forum Fashion Week ve Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda gerçekleştirilen adidas alloriginals party ile hızlı bir şekilde başladı.
Ekim’in ikinci haftası başlar başlamaz ise, kendimi Monet’nin Bahçesi‘nde buldum. Derginin çıkmasına çok az bir süre kaldığı için Ekim ayında çok çalıştık, bütün bu temponun yanında bir yandan da röportajlara yetişmeye çalıştım. Bu röportajlar sayesinde de Nuri Çolakoğlu ve Mehmet Günyeli gibi çok değerli isimlerle tanışma fırsatı yakaladım.
Annemle birlikte Cirque du Soleil – Alegria gösterisini izledim. Geçen seneki Cirque du Soleil – Saltimbanco gösterisini beğenmemiştim. Fakat bu seferki çok güzeldi. Bayıldık. Yalnız gösteri ORA Arena’daydı. ORA Arena’ya gitmek tam bir işkence. Arabasız gidilmemesi gereken bir yer. Biz öyle bir hata yaptık, ilk gidişimiz olduğu için. Akıllandık.
10 – 13 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen İFW’ye gelince, orada da içimin aldığı kadar defile izledim. Canım sıkıldığında Antrepo’dan kaçtım. Bir sürü defileyi izlemedim. En çok, klasik olacak ama, Özgür Masur ve Zeynep Tosun’u beğendim. Bir gecede birden çok etkinliğe katılmayı başardığım geceler yaşadım.
Le Meridien’de kokteyl yapma workshop’una katıldım.
Hayatımda beni en çok etkileyen konserlerden birini izledim Borusan Müzik Evi’nde. Mercan Dede neredeyse ağlatacaktı.
İstanbul Tasarım Bienali’ni gezdim. İlkinde Vitra’yla, sonra İKSV ile… Galata Rum Ortaokulu’ndaki Adhocracy sergisinde sıkıldım. Gezinin geri kalanına katılmadım. Daha sonra İKSV’nin davetiyle İstanbul Modern’deki Musibet sergisine gittim, İstanbul Tasarım Bienali kapsamında. Musibet sergisini çok sevdim. Benim Tasarım Bienali anlayışıma daha uygundu.:) Sonrasında favori mekanlarımın başında gelen İstanbul Modern Restoranı’nda verilen küçük davette, kültür-sanat blogger’ları olarak kaynaştık. Çok keyifli oldu.
Bayramda Edirne’deydim, her zamanki gibi, biraz beynimi boşalttım. Edirne’den döner dönmez, aynı gecede önce Vega, ardından Feridun Düzağaç, sonra da Kargo konserine gittim. Çok sevgili İpek Atcan’la o akşam güzel eğlendik.
En yakın arkadaşlarımdan birinin Baby Shower’ına katıldım. Sonra bebeğimiz doğdu. Adını Sare koyduk. (Fotoğrafını paylaşamıyorum ama laf aramızda son yıllarda gördüğüm en güzel bebek Sare 🙂 )
Kasım ayına “girls’ night out”larla başladım. Serra, Sena ve Nil’le yeni mekanlar denedik. Date ve Good Mood. Date’in mönüsü sınıfı geçemedi. Good Mood’u sevdim.
Sevcan ve Nirva ile artık klasik buluşma mekanımız olacak Pipa’daydık. Şarküteri tabağı ve roze’umuzla birlikte mutluyduk.
Coca-Cola Mutluluk Dünyası‘nı açtık.
10 Kasım’da Ankara’da olmak istiyordum ve oldum. Yıldız’ım misafir etti. Güzel vakit geçirdim. İyi ki de gittim.
İKSV’de yeni albüm öncesi son defa Can Bonomo’yu dinledim. Yine İKSV’de Absolut Blank by Derin Sarıyer etkinliğine katıldım. Derin Sarıyer’le tanışıp, keyifli bir sohbet fırsatı yakaladım.
Tektekçi 1. yaşını kutladı, hep beraber oradaydık. Açılışı dün gibiydi. Bir sene geçmiş, ne çabuk dedik. Yaşlandığımızı hissettik 🙂
Dunhuang’in Renkleri – İpek Yoluna Açılan Büyülü Kapı sergisinin açılışında sergiyi gezerken, yanında bir de Çin dansı gösterisi izledim.
Contemporary İstanbul’un açılışına katıldım ve eserleri inceledim.
Güvenmemem gereken insanlara yine güvendim, yine yanıldım. Hayalkırıklıkları yaşadım, çok yedim, çok güldüm, pek ağlamadım… 🙂
İşte iki ay da böyle geçti…