İtalya turumuzun iki günü Floransa’ya ayrılmıştı… Biz de, Floransa yazımda belirttiğim gibi, sevimli bir kasaba olan Monte Catini’de kalmıştık. İlk günün yorgunluğunun ardından, ertesi gün tekrar erkenden kalktık ve yollara koyulduk.

Tren istasyonundan trene binip, kendimizi Pisa’ya attık. Turla gittiğimiz halde, turla gezmelerin hiçbirine katılmadık. Eğer siz de dil biliyorsanız, alın bir harita gezin gitsin. Ekstra turlarla resmen herkesi kazıklıyorlar. Vaktimiz kalmadığı için gidemediğimiz Saint Gimigiano dışında, en güzel gezimizi Pisa ve Siena”da yaptık diyebilirim.

Neden mi böyle diyorum? Çünkü ben en çok İtalya’da Siena’yı sevdim 🙂

Pisa’nın bütün olayı, Piazza dei Miracoli. Yani Mucizeler Meydanı. Pisa Kulesi, St. John Vaftizhanesi ve  St. Ranieri Katedrali bulunuyor.

Bu klasik pozu vermeden gidemezdik tabii ki, annem de ben de çeşit çeşit kule pozları verdik.

Daha sonra yürüyerek şehri dolaşıp, nehri geçerek tren istasyonuna vardık ve oradan trene atlayarak önce Empoli’ye, ardından da Siena’ya gittik.

Siena tren istasyonundan çıktıktan sonra eski şehir merkezine gitmek için, enteresan bir yol izlemek gerekiyor. Tren istasyonunun çıkışındaki alışveriş merkezine girdikten sonra, yürüyen merdivenlerden en yukarı çıkıyorsun, daha sonra tepeye çıkınca sola doğru ilerleyip surların içine giriyorsun. İşte buradan itibaren eski şehirdesin.

Siena’da bizi sokak ressamları karşıladı. Tarihi sokaklardan geçerek, buradaki mağazaları dolaşmak acayip keyifliydi ve Siena’nın Duomo’su, en az Floransa’nınki kadar güzeldi.

 Sokaklardaki kafeler çok keyifli, özellikle aşağıdaki meydanın etrafındakiler ve bu meydana çıkan sokaklardaki kafeler. Ayrıca adım başı bir müzeye, tarihi esere de rastlamak mümkün.

Size tavsiyem İtalya’ys giderseniz, Siena’yı gezmek için de zaman ayırın. Pişman olmazsınız.

🙂