Yunanistan’da Hafta Sonu – Part 1

Fırsat sitelerinden tatil alınır mı alınmaz mı diye düşünürken, bir deneyelim her şey olacağına varır dedik ve hafta sonu için Yunanistan’a, yani göç ettiğimiz topraklara gittik. Annem yeşil pasaportu olduğu için, kardeşim de vizesi olduğu için rahattı, ben de Yunanistan Konsolosluğu’ndan 2 gün içinde vizemi alınca çok rahatladım. Ve merakla gezi gününün gelmesini bekledik. Gidene kadar da acaba ne gibi aksiliklerle karşılaşacağız diye düşündük.

Cuma akşamı 23.15’te İncirli Ömür Plaza’dan binmek üzere yola çıktık. Tüten Tur’la gittik, Hola Travel veya tatilicinvariz.com diye tur şirketleri görürseniz hepsi aynı. Birçok farklı sitede aynı turdan satılıyor. Ben Gruppal’den almıştım. Her yerde satıldığından mıdır yoksa turun uygun fiyatından mıdır bilinmez otobüs full’dü.

Sabah erken saatlerde Selanik’e vardık. Şehre girer girmez dikkatimi çeken şey, her çatının antenlerle dolu olmasıydı. Bu kadar anteni bir arada görmemiştim hiç. Sanırım kablolu yayınları yok. İlk durağımız eski bir kiliseydi. Adını maalesef hatırlayamıyorum. Alt katlarında tüneller ve vaftiz törenlerinin yapıldığı havuzlu bir bölme vardı. En eski kilise burasıymış. Mum diktik, dileklerimizi yazıp dilek kutularına attık. Ama o kadar yorgunduk ki, ilk gezdiğimiz yerlerde zombi gibiydik 🙂

Kiliseden sonra istikametimiz Atatürk’ün Evi’ydi. Fotoğraflarından tanıdığımız pembe boyalı ev. Grupla birlikte içeri girdik. Burada beni hayalkırıklığına uğratan şey eşyaların orijinal olmayışıydı. Sadece Zübeyde Hanım’ın odası orijinaldi ve geri kalan eşyalar Şişli’deki evden vs. getirilmişti. Bir odada Atatürk’ün eşyaları vardı. Ama bir zamanlar Ata’mızın olan evi ziyaret etmek, o havayı solumak çok heyecan vericiydi. Bütün eşyaları tek tek inceledik.

Atatürk’ün evini gezdikten sonra, şehri şöyle bir panoramik dolaştık. Kaleye çıktık, hediyelik eşya dükkanlarına baktık.

Ne güzel bir manzara değil mi?

Bu kale ve surlar Kanuni zamanında yapılmış. Bizim surlara çok benziyor.

Surlardan, şehrin tepesinden sahile indiğimizde İskender heykeli ve başka bir kalenin yanına geldik… Beyaz Kale’ymiş adı ve Osmanlı döneminde yapılmış. Yunanlılar kaleyi beyaza boyadığı için adı Beyaz Kale olmuş ama şimdi beyaz değil.

Bu panoramik turu bitirdikten sonra otelimize yerleşmeye gittik. Park Otel’de kaldık. Odamız gayet güzeldi. Uzunca bir caddeyle beraber denize bakıyordu. Kapıdan çıkınca sol tarafa baktığında ise Ministry of Macedonia binası bulunuyordu.

Odamıza yerleştik, biraz kendimize geldik ve attık kendimizi sokaklara. 🙂 Otobüsle şehirde dolaşırken aklımıza yazdığımız mekanları keşfe çıktık. Mart’ın ilk günlerinde 20 derece sıcağı hiç ama hiç beklemiyorduk. En kalın kıyafetlerimizi ve çizmelerimizi giyip gelmiştik. Montlardan kurtulp gezmeye başladık.

Hedefimiz Aristoteles Meydanı’ydı. O kadar güzel bir yerdi ki. Etrafındaki caddelerde lüks markalar da dahil olmak üzere, alışveriş yapabileceğiniz bir sürü yer var. Meydandaki kafeler de çok güzel ve kalabalık. Biz de kendimizi alışverişe verdik, yurtdışına çıkan kadınların genelde yaptığı gibi:) Gezerken o kadar acıktık ki, etrafımızdaki restoranlar bir anda kayboldu sanki. Neyse ki sonra Frutti Di Mare’yi bulduk. Deniz mahsüllerinden oluşan mönüsü, çalışanları ve özellikle kendine özgü ekmeğiyle çok güzel bir yerdi.

Yemeğimizi yedikten sonra gezmeye devam ettik. Selanik, İzmir gibi bir şehir, hatta hık demiş burnundan düşmüş diyebilirim. Sahil şeridi aynen Kordon’a benziyor. Buradaki kafeler o kadar hareketli ki, çünkü aynı zamanda bir üniversite şehri Selanik. Bir sürü yakışıklı da görebilirsiniz bu kafelerde. Biz Avrupa’nın ve gittiğimiz diğer ülkelerle, şehirlerle kıyasladığımızda Yunan erkeklerinin en yakışıklı  olduğuna karar verdik 🙂 Yunan tanrılarının soyunu devam ettiriyorlar sanırım.

Neyse, konumuza dönelim:) buradaki kafelerde “frappe” içmezseniz olmaz. Selanik’e gitmiş sayılmazsınız. Frappe burasının milli içeceği.

Sokak aralarındaki kafelerde çikolatalı krep falan da yiyebilirsiniz. Ben resmen kokuları takip ederek buldum 🙂 O sokak benim, bu sokak senin dolaşırken sokak aralarında çok güzel kiliselere de denk geldik.

Bu Analipsos Kilisesi. H&M’in büyük mağazasından çıkınca biraz aşağı iniyorsunuz sağda kalıyor.:)

Gündüz gezmemizi bitirip, otelimize dönüp biraz dinlenmeye çekildik. Yoksa akşam hiçbir yere gidemezdik. Akşam gezmemiz ve ertesi günün programı bir sonraki post’ta. 🙂

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.