2012’nin Ocak-Şubat ayları nasıl geçti?

Ocak bitmiş, Şubat bitmiş… Mart’ı yarılamışız bile. Günlere bölecek olursak zamanı, zor geçiyor. Ama haftalar, aylar nedense çok hızlı.

Gönül kırıklıklarını gün içerisinde daha yoğun yaşadığımız için belki günler geçmek bilmiyor. Haftalara, aylara vurunca da anlıyorsun  ki ne çok zaman geçmiş ama sen bir adım bile ileri gidememişsin. Takvim durmamış ama öyle adımlarını atmış, kilometrelerce ileriye.

Günlük hayatın koşturmacası kaplamış etrafımızı ve biz görememiş olmuşuz geçip gidenleri, farketmemişiz yanımızda kalanları. Yılın geri kalan günlerini kaçırmamak dileğiyle başlıyorum iki ayda neler yaptığıma.

Bu yıl diğer yıllar gibi bir yerlerde kutlamadık yeni yılı. Ailecek evdeydik ve çok keyifliydi. Tombala oynadık, şarap içtik, Halil Sezai’yi bekledik televizyonda.

Yılbaşı ertesi ayın 1’i olduğu için, Ayın Biri Kilisesi’ne gittim. Ama çok kalabalıktı, sadece mum diktim zar zor çıkmak zorunda kaldım. Ama tuttuğum dilek gerçekleşmedi. Üçüncü defa gerçekleşmiyor dileğim:) Demek ki olması hayırlı olmayacak şeyleri diliyorum. Hayır dileyeceğim bundan sonra sadece:)

Ocak ayında iki kez hafta sonu Edirne’ye gittik. İlkinde Sedef’le ikimiz kafamızı dağıtmak istedik ve özlemiştik. İkincisinde ise kuzenimin nişanı vardı.

11 Ocak bu ayın en hareketli akşamlarından biriydi. Ceren’le yediğim yemeğin ardından, Güray’la buluşarak Roxy’e Küçük İskender’in şiir dinletisine gittik. Konuk Model’di. Çok keyifli vakit geçirdik. Ben oradan çıktıktan sonra Sakman’ın yerine gittim. Göktan’ı dinledim. Onun programı bittikten sonra tekrar Model ve Güray’ın yanında aldım soluğu ve sabaha kadar eğlendik. Ertesi sabah işe gitmek çok zor oldu ama  olsun. Böyle gecelere de ihtiyacım var. 🙂

Katledilmesinin 5. yılında yine Hrant için, adalet için, halkların kardeşliği için yürüdük. Katılım yine çok fazlaydı, bu insanları görünce umudumu yitirmiyorum ülkenin geleceği için…

Ocak ve Şubat aylarının büyük bir bölümünde depresyonda olduğum için ajandama bakıyorum da ciddi kopukluklar var event’lere katılım anlamında. Yazdığım ve gitmeyi planladığım çoğu etkinliğe gitmekten son anda vazgeçmişim ve yanına X koymuşum.Duygusal boşluklar ve karışıklıklar beni çok etkilese de, bu dönemde yaşadığım iş stresi ve yoğunluğunun da büyük bir etkisi var bu durumda.

Çıktığım günlerden birinde Hayal Kahvesi’nde Fırat Tanış’ı dinlemişim mesela.

Ocak’ın en keyifli gezmelerinden birini @serrahanim ve @senalala ile çıktığımız gece yaşadım diyebilirim. Leblon’da yenilen yemek sonrası, Serra ile Tektekçi’de çok eğlendik.

Ocak ve Şubat aylarının vazgeçilmezi kar yağmasıydı bu kış onu unutmamak lazım. Ve beni en mutlu eden şeylerden biridir kar yağması. Moralim bozukken bile karı gördüğümde yüzüme aptal bir gülümseme yayıldı hep.

Ocak bittiğinde Campaign’deki işimi de bıraktım. İstifa ettim. Şubat’a yepyeni bir hayat mottosuyla girdim. Hem iş hem de aşk anlamında.

Boş kaldığım ilk gün kendimi TedXReset konferansında buldum. Bu Ted’in bendeki en önemli özelliği, Boğaziçi’nde yapılıyor olması. Okulumu da çok özlemiştim. @burak ve @twitdayı ile birlikte izledik konuşmaları. Özellikle TEVİTOL öğrencilerine bayıldık. Bu yaşta bu kadar mantıklı ve olgun olmaları takdire şayandı. 🙂

Konferans sonrası klasik Perşembe tapas gecelerimizden birini yapmak üzere @sevcance ile birlikteydik. Her zamanki mekanımız Kiki’de tabii ki:)

3 Şubat günü uzun zamandır beklediğim ve çok gitmek istediğim bir konser vardı. IKSV Salon’da Göksel konseri. Akşam kendimi moralim çok bozuk olsa da İKSV de buldum. @aychulus, @alexanderkoko, @obenbudak ile birlikte harika bir konser izledik. Ama şarkılar beni çok fena çarptı. Geceye devam edemeyecekken, sevgili Alex sagolsun beni silkeledi ve kendimizi Küçük Otto’da bulduk. Gerçekten çok güzel bir gece oldu.

Sırası gelmişken Göksel’in albümü son zamanların en güzel albümü. Mutlaka dinleyin. Ama acıtıyor. Aklınızda bulunsun.

Hafta sonları bir gün mutlaka, ya Cumartesi ya Pazar bizim anne-kız gezme günümüz. Kız kardeşim @sedefsa ve annemle birlikte canımız nereye isterse oraya gidiyoruz. Havalar soğuk olduğunda tercihimiz genelde evin yakınlarındaki avm’ler oluyor.

Yeni yılın ilk tiyatrosuna da 5 Şubat’ta gittim, Bakırköy Belediye Tiyatrosu Yunus Emre Sahnesi’ne oyunu anlattım bir önceki post’ta. Sevgili Alican beni çok güzel ağırladı. Çok da güzel bir röportaj yaptık o da birkaç  güne bu sayfalarda olacak. Biraz gecikti. Çünkü tiyatro ertesi ben yeni bir işe başladım.

Evet bu kısım güzel. Tekrar MediaCat’e döndüm. Hem internet editörüyüm hem de dergiye de sayfa hazırlıyorum. Yine çok yoğun, çok koşturmacalı ama bir yandan da keyifli. Enes’in yazı işleri müdürü olarak geri dönmesi ile benim de tekrar orada olmam çok güzel oldu. Tabii ki bunu kutladık Cumhuriyet Meyhanesi’nde. :O)

İşe başlar başlamaz ilk etkinliğim Turizm Zirvesi’ydi. Bu sefer değişik konuşmalar dinledim, farklı bir sektörden o yüzden faydalı oldu. Sonraki hafta sevgililer gününü yeni iş arkadaşım Selin’le birlikte geçirdik 🙂 Babylon’da Lokal Anestezi’de @erimozsen i izlemeye gittik. Konuk Erdem Yener’di. Topuklu ayakkabılarla ayakta çok fazla duramadığımdan sonuna kadar kalmayı başaramadım.

Ertesi günün etkinliği Gusta Yeme İçme Ödülleri’ydi. Yeme içme ödülü olduğu için aç kalmayacağımızı düşünmüştük ama aç kaldık. Ve daraldık organizasyondan. Ödüller dağıtılmadan kaçtık. Eve geldim karnımı doyurdum rahatladım 🙂

Türkiye’yi kendine ikinci vatan eylemiş ve İstanbul konserlerinden vazgecmeyen, belki de İsveç’ten daha fazla izleyici toplayan Jay Jay Johanson yine gelmişti ve biz Sevcan’la JayJAy i çok seven iki arkadaş kendimizi Ghetto’da bulduk. Furkan da bizimleydi. Ama kapıya gittiğimizde o kuyruk neydi öyle?! İzdiham vardı resmen. Zaten Ghetto’da konser izlemeyi sevmiyorum, ses düzeneği yüzünden bir de böyle kalabaliklar beni iyice bunalttı. Neyse ama bayağı bir süre durdum aslında içerde. Neticede adamı seviyorum.

Ertesi gün yani 18 Şubat Cumartesi günü, yine bir cezalı maç günüydü. Bu sefer rakibimiz Sivasspor’du. @sedefsa ile Şükrü Saraçoğlu’ndaydık. Bol bol gol gördük, bol bol çığlık attık sevindik. Fenerbahçeli olmanın bir ayrıcalık olduğunu yine gördük. Mutlu olduk. Soğuktan donmuş olsak da maç boyunca bunu farketmedik ve 4 gol atmış ve kazanmış olmanın gururuyla eve geldik 🙂

Bir hafta sonraki Dali Sergisi fiyaskosunu da başka bir post’ta anlatmıştım onu geçiyorum. Akşamı keyifliydi neyse ki, @ciseatac ile birlikte Tavanarası’nda rakı içtik. Ve esas tesadüf yillardir görmediğim ilk okul arkadaşım ve Edirne’den mahalle arkadaşımın arka masamızda oturmalarıydı. Dünya gerçekten çok küçük!

Bu post çok uzun oldu. Geri kalan günleri 26 Şubat’tan itibaren, ki o gün Eurovision klibi çekimindeydim, bir sonraki post’ta anlatacağım. Umarım okurken sıkılmamışsınızdır.

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.