Boğaziçi’nde Aşk

Hayatımdaki her şey aynı, bir sen yoksun bu aralar…

Okul aynı, manzara aynı, Çarşı Kantin aynı, yediğim yemekler, içtiğim çaylar aynı ama sen yoksun. Ne tadı var ne tuzu hayatın.

Gözüm takılıyor İB’ye, bir alışkanlık belki seni arıyorum her yerde. Bazen de hayalin düşüyor gözlerime ama sen yoksun.

Arasam da çıkıp gidiversek diyorum Taksim’e. Criticism’e girmesem de olur.

Tutsam elimden gitsek Hisar’daki duraklara, henüz durağa varmamışken otobüsü durdursak atlasak içine. Her otobüse bindiğimizde olduğu gibi, yine uykun gelse, omzuma yaslansan uyusan Taksim’e gidene kadar. Ben de göğsünden yolu izlesem. Yanında olmanın huzuruyla baksam etrafa, yüzümde tatlı bir tebessüm olsa…

İnince otobüsten tutsam elini, arada öpücükler kondursam dudağına, yüzümde tatlı bir tebessüm olsa.

Oradan geçsek Sokak Kahvesi’ne veya Asmalı’ya. Canımız nereye isterse. Karnımız acıkınca atsak kendimizi Tramvay’a, Dilek’e. Sen her zamanki gibi schinitzel yesen, ben makarna. Sonra da Mihrimah’a gitsek çayımızı içsek, belki sen bir de nargile içersin.

Ama şimdi “Ah bu ben, kendimi nerelere koysam?” bilemiyorum.

Çok eksiğim, çok yarım.

Ah bir gelsen! Yine dönse dünyam bir karnavala.

Şimdi siyah/beyaz ve gri tonlarında bir hayat kaldı, haydi gel de renklerimi geri getir bana…

16 Ekim 2007/Salı

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.