Dinleyeni Rock Star Gibi Hissettiren Radyo: Fm34!

22 Ekim’de kurulmalarına rağmen, kısa sürede geniş bir dinleyici kitlesine ulaşan fm34‘e, dinlediğim şarkılardan sıkıldığım dönemlerden birinde, yeni şarkılar keşfetmek isterken rastladım. Rock müzik çalmalarına rağmen sitede kullanılan renkler ilgimi çekmişti önce, radyoyu dinledikçe de sadece renkleriyle değil içeriğiyle de diğer radyolardan farklı olarak sürekli dinlenebilir olduğunu gördüm ve çok sevdim.

Bunun üzerine fm34 ‘ün kurucuları olan Olcay Özkan ve Özgüç Yiğit’le bir araya gelip, bu radyonun nasıl ortaya çıktığını konuşmak ve sizinle de paylaşmak istedim. 🙂 İki yeni kanal açacaklarını ilk bana söylediler mesela. Ayrıca birkaç yenilik daha röportajda gizli.

Öncelikle fm34’ün internette yayın yapan diğer radyolardan farkı ne?

İnternet radyolarında genelde şöyle bir olay var, herkes radyo açıyor ve şarkıları mesela winamp’e atıp çalıyorlar. Biz çok ciddi bir otomasyon kullandık, bir sürü kuralları var. Şarkıların kategorileri var ve kategoriler her hafta yenileniyor. Bir şarkı iki saatte bir geliyor, bir diğeri 3-4 saatte bir, bir şarkıya haftada bir denk geliyorsunuz. Bazı şarkılar sadece geceleri çalıyor mesela.

Neye göre ayarlıyorsunuz peki bu listeleri?

Tamamen istatistiklere göre. Yani New York, Los Angeles, Londra, İstanbul’da kimler neleri dinliyor, neleri download ediyor bunları baz alıyoruz. Üye olduğumuz bazı özel sayfalar var, radyoculuktan gelen üyeliklerimiz var. Ayrıca yurtdışında muhabirlerimiz var. 34 tane müzik rehberimiz var, onlar bize şarkıları atıyorlar. Kim, nerde, ne duymuşsa ve bizimle hangi şarkı çok paylaşılmışsa ona ağırlık veriyoruz. Dışardaki insanları çok fazla dinliyoruz. Kesinlikle şu şarkı çok güzelmiş koyalım demiyoruz. Mesela şarkı güzelmiş dedikten sonra bakıyoruz şarkı nerede var, hiçbir yerde yoksa koymuyoruz. Tüm dünyadan gelen listeleri bir süzgeçten geçirip, tüm dünya ne dinliyorsa homojen olarak onu çalıyoruz. Yani mainstream rock.

Dünya listelerine girdiğimiz zaman Türkçe de olacak!

Mesela neden radyoda Türkçe parçalar çalmıyorsunuz diye sorulunca cevabını burada verebiliyoruz. Çünkü dünya üstünde çalan, kabul edilen Türkçe bir gruba rastlayamıyoruz. Dünya listelerine girdiğimiz zaman Türkçe de olacak.

Çalan şarkı bilgilerini sitede göstermeye nasıl karar verdiniz?

Bizde şöyle bir durum var, radyoyu dinleyen kişi sürekli yeni gruplarla tanışıyor. Aa bu kim deyip tıklıyor. Aslında bu en çok çeliştiğimiz konulardan biriydi. Çünkü bir zamanlar mp3 furyası vardı ama o yavaş yavaş geçiyor. İnsanlar müzik bilgisi ve isteği doğrultusunda kilitleniyordu. Daha sonra da tekrar radyoları araştırmaya başlayıp, sevdiği radyoların listelerine girip orada beğendikleri şarkıların isimlerini alıp mp3’lerini indirmeye başlıyorlar. Radyolar da bu noktada referans oluyor. O yüzden handikaplı bir konuydu.

Ama o kişi o şarkıyı bir ay boyunca dinlerken, biz o bir ay boyunca yeni yeni şarkılar sunuyoruz piyasaya. O zaman onları kaçırıyor. Diğer radyolar da bizim nasıl bir sistem uyguladığımızı çözmek için sürekli otomasyon programlarına kaydediyorlar ve hangi şarkıyı ne kadar çaldığımızo ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Ama bunu bizde yapamıyorlar çünkü gece yarısından sonra bizde o bilgiler bilerek biraz kayıyor. Çalan şarkı bilgi güncellemesi düşüyor. Orada her şey birbirine giriyor ve bizim en çok çalan şarkımızla, haftada bir çalan şarkımız aynı sayıda çalıyormuş gibi gözüküyor.  Orada diğer radyoların kafası karışıyor. 🙂

Gelelim kullandığınız rock müzik açısından sıradışı renklere…

Müzik, içerik önemliydi ama müziği verirken renkler ve görsellik de önemliydi.  Rock içerik verirkeni siyah renk ve terli adamlar insana çekici gelmiyor ve bunu görmek istemiyoruz dedik. Biz rock müzik dinlerken eğleniyoruz.

Türkiye’de mainstream tarzı rock çalan ilk ve tek radyoyuz. Diğer radyolar bunu yapamıyorlar, kolaya kaçıyorlar. Iron Maiden’ı, Cranberries’i koyuyor yetiyor. Biz içeriğe ciddi önem veriyoruz. Oturup ciddi ciddi içerik düşünüyoruz. Mesela bu şarkıyı şu kadar rotasyonda bir çevirelim, mesela 15 kere çalınca insanlar 3 kez yeni şarkıyı dinliyorlar. O şarkı artık tanıdık geliyor ve grubu öğrenmiş oluyor. Buna çok önem veriyoruz. Mainstream olunca güncel bir şey oluyor. Ve güncel hayatımızda rock daha hareketli, daha enerjik, keyif veren bir hal alınca böyle biz siyahtan koptuk ve toz pembe işte toz pembe olsun dedik.

Görsel bir radyoyuz!

Görseller çok farklı bunlara nasıl karar verdiniz ?

Sosyal medyadan insanlara bir şey duyuracağımız zaman bunu görsel olarak duyurmaya özen gösteriyoruz. Radyoyuz ama görsel bir radyoyuz. Pembe çilek çok efsane bir şey bence. Gelen yorumlara göre, pembe çilek insanların rock’a %30-40 daha pozitif yaklaşmalarına neden oluyor. Normalde sert bulacağı bir şarkıya daha pozitif yaklaşıp dinleyebiliyor.

Sadeliği bozmadan çok güzel fikirlerimiz var. Bir iki ufak değişiklik yapacağız. Bunu da ilk sana söylüyoruz. Sayfadan ayrılmadan kanallar arasında geçiş yapabileceksiniz. Aynı sayfada olacaksınız ama renkler ve kanal değişecek. Mesela Brit rengine, logosuna dönecek.

Peki kaç farklı kanal olacak?

Şimdilik 3 kanalda odaklandık. Ülkelerin ister istemez tarzları var. Biz müzik tarzımız rock diye yaklaşmaktansa, müzik tarzımız İngiltere, müzik tarzımız Amerika gibi yaklaşıyoruz. Ve o ülkelerde tüketilen hissiyatı yaratmaya çalışıyoruz. Kanallar da onun üzerine olacak yani bu kanala bastığınızda R&B, Hiphop dinlersiniz gibi bir kanal yok. Bu kanala bastığın zaman Brit dinlersin, bu da ne demek İngiltere’nin sokaklarında, kulüplerinde insanlar neler dinliyorsa onu dinlersin, o ruhu yaşarsın. Çünkü onun oturmuş bir sound’u vardır. Aynı şey Los Angeles’ta da geçerli, R&B, Hiphop ve Soul oranın oturmuş müziğidir. Dünyaya hükmeden şehirler bunlar Londra, Los Angeles, New York.

Türkiye nasıl peki? İstanbul’un bir tarzı var mı?

Biz İstanbul’u kurgulayamıyoruz. Çünkü global bir iş yapmaya çalışıyoruz. Sevdiğimiz Türk şarkıları var ama global anlamda Türkiye’deki müzik ne yazık ki açılamıyor. Tüm dünyaya açılacak kaliteyi yakaladığı zaman, biz onları Billboard listelerinde gördüğümüz zaman Türkiye de yerleşecek. Şu anda Türkiye’de varolan müzik taklit ediliyor. Onda öyle bir handikap var. Bir listede görmeden çalmayı doğru bulmuyoruz.

Aynı sayfada değişik radyoların olması nasıl bir avantaj sağlayacak?

O şunu sağlayacak rock bölümünde bir şarkı gördün hoşuna gitti ona basıp onu dinleyeceksin, Brit’te birini gördün hemen ona geçebileceksin. USA’de  “Aa, ben hiphop çok severdim, Jay Z. çalıyor. Ve hop ona bastığınızda o şarkıyı dinleyebileceksiniz. Hepsini görebileceksiniz, çok güzel olacak.

Dinlenme oranlarınız nasıl?

Aslında o biraz değişken. Anlık hit ve tepe hitleri olduğu için. Ama maksimum 10000’leri gördük. O zaman server yöneticileri bizi arayıp canımıza okudu. Çok yüklenme var ne yapıyorsunuz dediler. Bizim server’larımızda bir sistem var, server’a çok fazla giriş olduğunda bunu virüs olarak algılıyor ve herkesi bloklayıp kendini kapatıyor.  Birkaç kez bunu yaşadık. Bir de bizim dinleyicimiz gerçekten sabit. Neymiş bu falan diye girmiyor. Sadece 100 kişiden 3’ü geri dönüyor.97’si sitede kalıyor. Yani siteye giren çıkmayıp dinlemeye devam ediyor. Hemen çıkma oranı ne kadar yüksekse o kadar başarısız olunuyor demek, ama bizim %2.80’lerde %3 bile değil. Bu da başarı.

Radyoda reklam olayına nasıl bakıyorsunuz?

Böyle “ding dong, reklamlar” gibi bir şey olmayacak radyoda, projeler olacak. Mesela (atıyorum) Coca-Cola playlist’i ya da Becks’-stage gibi bir şey, aralara yedireceğiz, insanlar müzikten hiç kopmayacak. Dolu dolu müzik çalacağız.

Bir gün herkes 15 dakikalığına DJ olacak!

Kişisel playlist’leri çalacağınızı duymuştum onunla nasıl başa çıkacaksınız?

İki süper projemiz var. Birincisi nasıl Andy Warhol “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak” dediyse, fm34’te de herkes 15 dakikalığına dj olabilecek. Ama onda şöyle bir şart arayacağız, diyeceğiz ki bütün prodüksiyonunu kendin yapacaksın. Biz sadece aralarına sinyallerimizi döşeyeceğiz. Bir insan zaten masa başında bunu yapabiliyorsa o insan radyoculuktan anlıyordur. Bize güzel bir program yapacaktır.

Bunca işiniz arasında bu seçimleri yapmak zor olmayacak mı?

Temelini oturtmak en zoruydu, o bunun yanında az kalacak. Sürekli değişik otomasyonlar kurmaya çalışıyoruz, Twitter’dan istek şarkı da alacağız mesela, bu bizi biraz zorlayacağının sinyallerini hemen verdi ilk haftalarda. İlk başlarda demiştik ki, eve gittiğimizde oturalım manuel olarak girelim, ama bu insanları tatmin etmez. Bunun için bir yazılım lazım. Biz normal radyo programları şeklinde de fm34’ü kurgulayabilirdik ama fm34’ün önceliği müzik dinletmek ve yeni gruplarla tanıştırmak, moda rock şarkılarını Türkiye’deki dinleyicileriyle de buluşturmak. Fm34 bir bilgi akışı sağlıyor müzik konusunda, biri yurtdışında bir albüm yaptığı ve patladığı zaman, siz onu aynı anda fm34’te dinleyebileceksiniz. Bunun garantisini veriyoruz. Ve gururla sunar diye de bitiriyoruz.

Fm34 nerden geliyor, İstanbul’u çok sevdiğinizden mi?

Akılda kolay kalıyor. 🙂  Bu soruya hep farklı cevap veriyoruz, çünkü bir cevabı yok. Bir anda aklımıza geldi ve öyle oldu. Logomuzda dedik ki fm34 kavramına uzaklaştırsın, gördüğün zaman Japon harfi gibi, leke gibi bir şey var. Bunu gören fm34 ‘ü görmesin bambaşka bir şey görsün diye. Bir de internet radyolarında genelde rakam kullanılmıyor, isim kullanılıyor. Ama bizde rakam da var. Akılda kalıyor. Analog gibi geliyor 34, ama 34 diye bir frekans yok. Dijitaldeyiz ama fm. Orada böyle bir ironi yarattık. Her geçen gün fm34 bizi şaşırtıyor. Anlamıyoruz nasıl olduğunu. Birçok önemli radyonun dijital dinlenme oranlarını alt üst ettik, karasalda onlar zaten her zaman dinlenilebiliyor. Şimdi yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz, insanlar bizi araçlarında giderken de dinleyebilsinler.

Onu nasıl yapacaksınız?

Burada iki sorun var. Birincisi data akışının paralı olması ve  şarj problemi. Bir takım sponsorluk veya anlaşmalarla çözeceğiz. Mesela fm34 e girildiğinde data ücreti alma diyeceğiz, bir başka şekil  de promosyonlar dağıtacağız, arabada şarj cihazları. Arabaya binip telefona bastığı anda çalışacak, şarjı bitmeyecek, data aktarım ücreti ödemeyecek, yani karasal yayın gibi olacak.

Biraz da server’larınızdan bahsedelim mi?

İkinci, üçüncü radyo söz konusu olunca şimdi işler biraz karıştı aslında. Bizim en büyük çözmeyi başardığımız şeylerden biri kurumsal şirketlerde dinlenmeyi başarabilme. Her yere kapalı olan şirketlerde bile çalabiliyoruz. Bu konuda çalışıyoruz. Radyolar genelde yayınları portlardan yapar ve kurumsal şirketler bu portları engellediği zaman yanıt alamazsınız, bizde port yok. Nasıl bir web sitesine giriyorsanız, fm34 de öyle. Dijital yayın içerisine analog bir şey katıyoruz gibi. Temelde mantık şu. Kurumsal şirketlerde firewall’u atlatmak için ayrı bir server’ımız var ve o yurtdışında.  Bayağ karışık bir iş. Sadece onun için çalışan bir server var. Bir de bizim prime time’larımız diğer radyolardan farklı. Diğer radyoların sabah 7-9’dur mesela, bizi ofise giden açıyor. Bizim 9’da artıyor. Biz böyle ters köşe olduğumuz için farklı bir mecra oluyoruz. Adam diyor ki, kimsenin dinlenmediği dönemde dinlenen bir radyo var, bu sayede biricik oluyor, unique oluyor.  Bu sayede de biz oraya yönelelim diyorlar.

Saat 9’da 90larımız var. Londra’da, New York’ta ve İstanbul’da, her yerin yerel saatine göre kim saat 9’da açarsa 90’ları dinliyor. Bunun nasıl yapılabildiğini diğer radyolar anlayamıyorlar. Zaten bizim yaş scalamız 25-32 arası, bu yüzden de 90’lar bayağ bir dinleniyor. Büyük şirketlerin parası var, elemanı var, her şeyleri var ama eksik olan bir şey var. Şirketlerde yaratıcılık eksik, bizde de fikir var. Bu fikirleri birleştirmek kalıyor geriye.

Virali çok iyi kullanıyoruz. %500 geri dönüş var. İlk radyoyu açtığımızda büyüme hızımız %5000’di. Pazartesi radyoyu açtık, Cuma günü çok yüksek oranda geri dönüşler almaya başladık. İlk başta server’lar 100 kişilikti, sonra 500 kişilik mi yapsak derken 5000 kişilik yaptık. 5000’de overload olduk. 3 haftada buna ulaştık. Şimdi bu belirli bir seviyede, çünkü dinleyicimizi yakaladık ve devam ediyoruz.

Ayrıca, bir site çöktüğü zaman genelde üzgün bir yüz çıkar ve “sorry, it is not avaliable” yazar, biz teşekkür ediyoruz, over capacity diyoruz. Taşmış bir bira bardağı var sitede. Bu güzel bir detay.

Bunlardan farklı olarak, mesela metro gibi dinleyemeyeceğimiz alanlar için podcastlerimiz başladı. Bir podcast hazır ama startını veremedik. Bunu kesintisiz müzik dinlensin diye yapıyoruz. Track aralarını ve ekrandaki grubun fotoğrafı gösterme ayarlarını da yaptık. Bastığın zaman şarkı listesi olan bir podcast, itunes’tan tek bir müzik listesi indiriyorsun ve onu otomatik olarak dinliyorsun. Ve bu liste birebir yayını dinleyemediğin zamanlarda, dinliyor olsan neyi çalacaksa onu dinleyebileceğin bir podcast. O podcast’ler de sürekli yenilenecek. Ayrıca,  her radyonun farklı podcast’leri olacak.

Son olarak fm34 ile ilgili ne söylemek istiyorsunuz?

Baştan fm34, rock, pembe devrim falan dedik ve şöyle hissediyoruz “İnsanı rock star gibi hissettiren radyo” şimdi pop starlar da rock star hayatı yaşıyorlar. Sonuçta Brit, R&B, hiphop falan çalacağız ama insanın kendisini özel hissettirecek, eğlenceli, enerji verecek bir radyo, renkler canlı, fresh, o şekilde kurgulamaya çalışıyoruz. Sloganımızı da bir dakikada bulduk “Rock’n Web”, çok karmaşık şeylere gerek yok.

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.